Zaman denilen şey; aslında herkes için bir günün yirmidört saatinden ibaret. Koskoca bir gün diyerek uyandığımız günün akşamı bakıvermişiz hemen gelivermiş. Ne ara kahvaltı yaptık ne ara akşam oldu hesaplaması yapalım duralım. Zaman, akıp geçiyor. Dün yediğimiz yemeği unutan biz, on yıl önce dostumuzla gittiğimiz bir mekanda yediğimiz trileçeyi yeri gelir on yıl sonra bile öve öve bitiremeyiz. İki durumdada zaman geçmiştir. Biri ne kadar sıradan ve anımsayacak birşey olmadan bomboş geçmiş olacak ki; üzerinden bir gün geçmesine rağmen hafızada bir iz bırakmaz. Ne enteresandır ki aynı hafıza; dolu dolu geçen bir günde yediğin içtiğin hatta sohbet ettiğin konuları sana on yıl sonra bile tüm detaylarıyla hatırlatır. Saat dilimi aynı olsada yaşanılan, yapılan şeyler o iki gün arasındaki on yıllık mesafenin yerini değiştiriverir. Hiçbirşey yaşamadığın dünü alır uzaklara götürür, çok şeyler yaşadığın on yıl öncesini ise bugünlere getirir.