Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Zeytinin Hurma Hali - Sözümoki

Zeytinin Hurma Hali


Sıcak bir yaz günü arabamızla yolculuk yaparken, araba su kaynatınca durmak zorunda kaldık Balıkesir’in Savaştepe ilçesinde. Halbuki yola çıkmadan arabanın bakımını yaptırdığımda söylemiştim hararet sorunu olduğunu ama sebebini bulamamışlardı. Dağın kenarında su kaynatınca araba, soğumasını bekledik. Araba normale dönüp çalışınca ancak Savaştepe’ye kadar gidebildik. Bir tamirciye gösterecektik ama günlerden pazardı ve her yer kapalıydı.
Tamirci aradığımızı duyan birileri aracılığıyla elinde küçük bir alet çantasıyla çıkıp gelen Hüseyin Amca’yla tanıştık. Yardımcı olmak için gelmişti. Motora yaklaşıp, sesini dinledi. Kontağı kapatıp tekrar açtı. Hiçbir şey yapmıyor, sadece sesi dinliyordu. Sonra yine dokunmadan uzun uzun motoru çalışırken izledi.
Motorun soğutma sisteminde sorun görmediğinden bahsetti. Biraz daha bakındıktan sonra “Buldum galiba” diye haykırdı.
“Her şey normalken su kaynatıyorsa bu araba su eksiltiyordur, muhtemelen kalorifer peteği delinmiş olmalı” dedi. “ O zaman döşemelerde ıslak olmalı” dedi.
Gerçekten de döşemeler ıslaktı. Onca uzman ustanın bulamadığını bulmuştu. Kalorifer sistemini devre dışı bırakıp sorunu geçici de olsa çözmüştü Hüseyin Amca.
Teşekkür edip borcumun ne kadar olduğunu sordum. Arabanın camındaki tıp armasını görüp, “Doktor musun?” diye sordu.
“Evet doktorum” dedim.
“Hanımımın yıllardır bitmeyen ağrıları var. Eve gelip ona bakarsan ödeşmiş oluruz. Hem de çayımızı içer biraz dinlenirsiniz. Ben de hanıma doktor götürüp gönlünü almış olurum.” dedi.
Hep beraber Hüseyin Amca’nın tek katlı bahçeli şirin evine gittik. Hanımının şikayetlerini dinleyip muayene ettim. Yaşlılığa ve menopoza bağlı ağrılardı. İlaç yazıp reçetesini verdim.
Kadıncağızın yüzü gülmüştü. Teşekkür ede ede bir hal oldu. Sonra bize çay hazırlamak için mutfağa gitti.
Bu arada benim küçük oğlan da yerinde durmuyor, odaları karıştırıyordu. Bir zarar vermesin diye yanına gittiğimde odada kocaman ve kitap dolu bir dolap gördüm. Şaşkınlık içinde kalmıştım.
Sohbet esnasında, tamirci sandığım Hüseyin Amca’nın aslında emekli ilkokul öğretmeni olduğunu öğrendim. 40 yıl devlete hizmet etmiş, emekli olunca Savaştepe’ye yerleşmişti. Çocuklarını okutmuş, büyük şehre göreve yolladığını, burada hanımıyla baş başa kaldığını anlattı.
“Neden buraya yerleştiniz?” diye sorduğumda,
" Ben okuma yazmayı hatta hayatı burada öğrendim. Sizler nereden bileceksiniz, unutuldu gitti. Ben Savaştepe Köy Enstitüsünün ilk mezunlarındanım.”
Hasan Ali Yücel Maarif vekili iken ilk köy enstitüsü burada açıldı. Burada öğrendim ben yaşamı, bir şeyler öğretmenin nasıl mutluluk verdiğini. Ayrılamadım buralardan.
"Peki bu tamirciliği, nereden öğrendin?"
"Dedim ya, bilmezsiniz sizler, köy enstitüsünde okumanın ne demek olduğunu?
O zamanlarda okullarının iyi olmadığını sanırsınız. Halbuki orada bu toprağın çocuklarına okuma yazmanın yanı sıra çiftçiliği, hayvancılığı, inşaat yapmayı, yemek yapmayı, bozulanları tamir etmeyi, örgü örmeyi hatta az buçuk hekimlik yapmayı bile öğrettiler. Hayatı öğrendik ve öğretmen olup biz de hayatı öğrettik çocuklara."
"Yani elinizden çok iş geliyor."
"Köy enstitülerinde bilmeyi, öğrenmeyi, düşünmeyi soru sormayı,aklını kullanmayı öğretiyorlardı. Zaten bu yüzden yaşatmadılar ya…"
Bu arada çaylar geldi. Çayın yanında ekmek peynir ve zeytinden oluşan kahvaltı da hazırlamıştı Hüseyin amcanın hanımı. Emekli olduktan sonra zeytinciliğe başladığını sofradaki zeytinin de kendi ürünleri olduğundan söz etti.
" Zeytinin hikmetini bilir misin? Meyveleri ile karnımızı doyurmuş, yağını çıkarmışız. Kandillerde yakıp aydınlanmışız, odunu ile ısınmışız. Giderek ona benzemişiz."
" Nasıl yani?"
" İnsan da doğanın meyvesi değil mi?"
Sofradaki zeytin tabağından aldığı zeytini ışığa doğru tutup;
" Doğup büyüdüğünde zeytin tanesi gibi acı, yeşil bir meyvedir insan. Çoğunu sıkıp yağını çıkarıp posasını da sabun yapıyoruz. Yani heba olup gidiyor.
Bir kısmını sofralık ayırıyor selede tuza yatırıp acı suyunu atmasını buruşup bu hale gelmesini sağlıyoruz. Veya salamura yapıp olduğundan daha şişkin gösterişli hale getiriyoruz.
İnsanlara da böyle yapmıyor muyuz? Okullarda okutup okutup hayata hazırladığımızı sanıyor ya şişiriyor ya da buruşturup atıyoruz insanları."
“Sizin köy enstitülerinde yaptığınız da böyle bir şey değil miydi” diye soracak oldum. Hanımına baktı gülüştüler.
" Hurma zeytini bilir misin?"
" Bilmem. Hiç duymadım."
" Egenin bazı yerlerinde olur. Ağaç aynı ağaçtır ama her yıl kasım ayı sonu gibi denizden karaya esen rüzgar ile zeytin ağaçlarına bir mantar bulaşır. Bu mantar zeytinin terini giderir, acısını dalındayken alır. Dalında olgunlaşır zeytinler. Toplandığında yemeğe hazırdır, anlayacağın."
" Eeee."
" Köy enstitüleri de böyleydi. Dalında olgunlaşan zeytinler gibi insanları oldukları yerde yetiştirmeye, onların bilgilerini de diğer insanlara bulaştırmayı amaçlamıştı. Doğup büyüdüğü ortamda olgunlaştırıyorlardı insanı. Hayata hazırlıyorlardı."
Sustuğumu görünce. Hanımından boşalan çay bardaklarını doldurmasını rica etti.
“İşte bu yüzden, öğrendiklerimin zekatını vermek, zeytinin terini hatırlatmak için buradayım, doktorcuğum, unutulsun istemiyorum” dedi.
Kitaplığından çıkardığı iki kitabı bize hediye etti. Vedalaştık.
Arkamızdan bir tas su döküp, uğurladılar…

Dr. Mehmet Uhri

#wattpad #tumblr #blog #roman #kıssadanhisse #şair #şiir #yazar #blog #blogger #günlük #öykü #hikaye #kitap #kitapyaz #yazılarınkitapoluyor #hurmazeytin #köyesntitüleri #öğretmen #doktor #savaştepe #balıkesir #eğitim #öğretim #olgunluk #ders #zeytin #drmehmetuhri

Diğer hikayeler;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Laf ebeliği hakkında ne düşünüyorsun?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.